Diyarbakır ve İlçeleri Web Tanıtım Kültür Sitesi
  Çayönü Tarih Araştırma
 
ÇAYÖNÜ YERLEŞİM YERİNİN ANA ÖZELLiKLERi VE KÜLTÜR TARiHi iÇiNDEKi YERi
çayönü, Çanak Çömleksiz Neolitik çağdan Demir çağa kadar kesintisiz iskanın görüldüğü bir kazı yeridir. Her ne kadar değişik dönemlerde yerleşmelerin boyutları ve kullanım biçimleri farklı olmakla birlik­te bu kadar uzun süreli bir yerleşime sahne olması Çayönü'nün değişik dönemlerin ekonomik gereksinmelerine cevap verecek değişik özelliklere sahip coğ­rafi bölgelerin kesişme noktasındaki konumundan kaynaklanmaktadır. Bu konumu Çayönü' ne değişik dönemlerde farklı bölgelerle ilişki kurma olanağını da sağlamıştır. En yoğun iskanı Çanak Çömleksiz Ne­olitik ve Çanak Çömlekli Neolitik'te görmüş. Kalkolitik dönemde ufak bir yerleşme, İlk Tunç Çağ'da ise
 
yerleşme Hilar Kayalıkları'na kaymış. Tepenin kuze­yi mezarlık olarak kullanılırken güneydeki dere ya­macı bakır işleme atölyeleri alanına dönüştürülmüş. Demirçağ da ise ufak bir yerleşme ve her tarafta açıl­mış çukurlar var.
Çayönü, Yakındoğu'da kazılmış en geniş yerleşme olmasının yanısıra, gerek mimarisi gerekse değişik nitelikteki zengin buluntuları ile bütün kültür basa­maklarının izlenebildiği Çanak Çömleksiz Neolitik dönem içinde ilişki kurmuş olduğu, etkilendiği ve etkilediği bölgeleri en iyi yansıtan yerleşme olması açısından "anahtar yerleşme" özelliğini taşımaktadır.
Çayönü'nün Çanak Çömleksiz Neolitik dönemi birbirinden farklı yapı özellikleri gösteren evrelere göre tabakalanmaktadır. En eskiden yeniye doğru Yuvarlak Planlı Kulübeler, Izgara Planlı Yapılar, Kanallı Yapılar, Taş Döşemeli Yapılar, Hücre Planlı Yapılar ve Geniş Adalı Yapılar. Bu yapı tipleri her ne kadar bir­birinden farklıymış gibi gözüküyorsa da en eski yer­leşmeden itibaren çayönü halkının gayet başarıyla uyguladığı bir gelişim çizgisini izleyebilmekteyiz. Bu gelişim çizgisi yerleşmenin değişen doğal koşullarına ve zaman içinde kazanılmış deneyim ve bilgi biriki­mine bağlı olarak kamış/saz, taş, tahta ve toprak gi­bi çevrede bol bulunan çeşitli malzemenin değişik şekillerde kullanımını deneyerek tutturulmuş bir çiz­gidir. Yerleşmenin değişik özelliklerine ve bu özellik­lerin bileşkesine dayanarak Çanak Çömleksiz Neoli­tik Dönem dört ana bölüme ayrılabilmektedir. Bu bö­lümlerde Çayönü yerleşmesinin gelişimi, değişimi, arayışları, inançları, günlük uğraşıları, ticaret ilişki­leri ve yozlaşması izlenebilmektedir. Çayönü uzun süre Kuzey Zagros Bölgesi özellikleri taşırken daha sonra Yukarı Fırat kültürleri ile ilişki kurmuş olduğu görülmekte. Zamanla daha güneydeki Orta Fırat Böl­gesi ile ilişki alanını geliştirmiş. Bu dönemin sonla­rında yerleşmenin daha kendine özgü bir gelişim ya da yozlaşma dönemi geçirdiği izlenmektedir. Belki de halkın bir kısmı sürülerini alıp yazın yaylaya çık­makta, kışın ovaya dönmekte...
 
ÇA VÖNÜ HALKININ YAŞADIĞI DOĞAL ÇEVRE Güneydoğu Anadolu "Verimli Hilal" olarak adlan­dırılan bölgenin birbirinden çöller ile ayrılmış iki uzak ucunun birleştiği ve kuzeye doğru en çok so­kulduğu ve en büyük genişliğe eriştiği orta kesimini oluşturmaktadır. Bu bölgeyi, Doğu Anadolu plato­sundan doğup Basra Körfezi'ne dökülen iki büyük nehir Fırat ve Dicle ve onu besleyen, bazıları mev­simlik, akarsular yarmaktadır. Bölgenin kuzey-kuzeybatısında dağ eşiğinde yer alan ve yüzölçümü yaklaşık 15 hektar olan Ergani Ovası birbirinden farklı üç kuşak ile çevrilidir: Kuzeyde, Güneydoğu Toroslar, Torosların eteği boyunca uzanan fay çö­küntüsü üzerine yerleşmiş yerel koşullara bağlı ola­rak ayrı oluşumlar gösteren dağ ovası dizisi, güney­de de Güneydoğu Anadolu platosu  
Çayönü, ikinci kuşağın ortasında, üç kuşağın bir­birine geçiş alanının çok dar olduğu yerde, kuzeyden gelen Dicle'nin bir yan kolu olan Boğazçay'ın kuzey kıyısında kurulmuştur. Bu konum Çayönü halkına bir günlük yürüme mesafesinde değişik bölgelere gidip gelme ve çeşitli doğal kaynaklardan yararlanma ola­nağı tanımıştır. Çayönü Tepesi bugünkü yerleşim alanlarına göre, Ergani ilçesi'nin 7 km. kadar güney­batısında Hilar  kayalıklarının üzerinde kurulu Hilar (Sesverenpınar) Köyü'nün kuzeyinde, K-G 160 m., D­B 350 m. boyutlarında bir höyüktür. Deniz seviyesin­den yüksekliği 832 m., kültür dolgusunun kalınlığı güney yarıda 4,5 m. olmasına karşın kuzey yarısında 6,5- 7 metreyi bulmaktadır. Çevresinde tarlalar uzan­maktadır.
 
 Bu doğal çevre farklı bitki ve hayvan toplulukları­na yaşam alanı tanımıştır. Bugün bitki örtüsü açısın­dan oldukça çıplak olan ova ve çevresinin görünümü10.000-7.500 yılları arasında günümüzden çok fark­lıydı. Neolitik dönem insanları yerleşmek için ovanın bazalt-genç alüvyon dolgu sınırını ve/veya dağ eşik bölgesini tercih etmişler. Bugün yazın en sıcak aylarında bile sürekli akan bir deresi ve bir dizi gözeleri bulunan ovanın o zamanlar çok daha sulak, geniş tatlısu havzaları ile kaplı olduğu, saz, kamış, keten gibi sulak ortam bitkilerinin, kunduz, susamuru gibi derin sulak alana gereksinim duyan hayvanların, çok sayıdaki tatlısu kabuklarının varlığı açıkça göster­mektedir. Domuz gibi daha ormanlık ve yumuşak topraklı ve sazlıklarla kaplı nemli bir ortamı yeğle­yen, geyik gibi çok sık ağaçlıklı olmayan nehir bo­yundaki orman ortamında yaşıyan hayvanların varlığı, meşe (Quercus) gibi oldukça geniş bir dağılım alanı gösteren ağaçların, karakafesotu (Anchusa), sabunotu (Vaccaria) ve madımak (Polygonum) gibi sulak nemli daha serin iklimi yeğleyen bitkilerin yanı­sıra menengiç/sakız (Pistacio), sorguçotu (Stipa), sü­pürgeotu (Bromus) gibi daha kurak bozkır bitkileri­nin varlığı ve özellikle sul ak ortamı seven hayvan ve bitkilerin daha çok eski evrelerde bulunması, çevrede doğalolarak yetişen mercimek ve fığ gibi baklagille­rin, emmer ve einkorn gibi daha çok otsu görünümlü tahılların yavaş yavaş başlayan tarımının artması sonucu çevrenin değiştiğini (tarla açmak için genç ağaçların kesimi, çalılıklardan arındırma gibi) belki de zaman içinde gölün dolarak küçülmüş olabilece­ğini de gözönüne alırsak, iklimsel ve ekolojik açıdan değişiklik olmamakla birlikte özellikle insanın doğal çevresini değiştirmesinin getirdiği sonuçlar yerleş­mede kazılar sırasında hissedilmektedir. Bugün tepe­nin güneyinden akan Boğazçay, yatağını ancak 3. binlerde açmıştır. Açık ağaçlıklı alanlarda yaşayan yabani sığır; genellikle derin vadilerle yarılmış yüksek dağlık araziyi tercih eden küçük topluluklar halinde yaşayan ya­bani keçi; yazın daha çalılık-otluk dağ yamaçlarını yeğlerken kışın dağ etekleri ve vadileri yaşam alanı olarak seçen büyük sürüler halinde dolaşan yabani koyun; dağlık arazi yerine vadilerde de barınabilen ama genellikle ovaya da alçak tepeleri tercih eden ceylan ve yabani at; büyük ölçüde yabani yemişler ile beslenen alt örtüsü zengin sık ormanların hayva­nı olan ayı yukarıda sözünü ettiğimiz değişik ortamları çok iyi yansıtmaktadır. Bütün ortamlara uyum sağlayan tilki, kaplumbağa gibi hayvanları ile çevre insanlara sonsuz (!) besin kaynağı sunmaktadır.
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol